Ana içeriğe atla

Sağ Neden Yükseliyor? Bölüm 1 Solun ve Sosyalizmin Kökeni Üzerine

 

Yükleniyor: 88180/88180 bayt yüklendi.






Baştan söyleyeyim bu benim fikirlerimin yazılı olduğu bir makaledir maksadınız yeni bir bakış açısı öğrenmek değilde yeni bir bilgi öğrenmek ise diğer makalelerime özellikle Pax Americana makaleme bakabilirsiniz. Elbette bazı kaynaklar kullanarak bilgi vereceğim ama dediğim gibi ana  amacım bilgilendirmek değil düşüncelerimi yazıya dökmek.


Şahsen her zaman insanların neden Trump'ın seçilmesine şaşırdığını merak ediyorum. Trump'ın seçilme sebebini ne Elon Musk'a ne de Trump'ın kendisine bağlayabiliriz bence. Hatta ve hatta Trump'ın öncesinde olan ve çoğunluk tarafından başarısız görülen hükümete dahi bağlayamayız. Trump seçildi çünkü  sol, Birinci Enternasyonal'den (1864) beri kazandığı ve soğuk savaş ile doruğuna ulaşan büyük ivmesini yitirmişti. Bunun sebebini bir çok şeye bağlayabiliriz ama ben tek bir şeye bağlıyorum:

Eskiden fakirleşen halklar çözümü sosyalizmde ya da geniş anlamıyla aşırı solda bulurdu. Mesela, Çin fakirliğe ve sömürgeciliğe itildi hemen ardından komünist oldu, Kore fakir eski bir Japon sömürgesiydi hemen ardından ülkenin diğer yarısında aşırı solcu (tartışmalı olarak) bir hükümet geldi. Yada en bilinen örneği söylemek gerekirse Büyük Savaş'ın fakirliği altında ezilen Ruslar, Ekim Devrimini yaptı. Bunun aslında rasyonel sebebini çok fazla şeye bağlayabiliriz ki bu konuda birazdan -bir örnek ile- referans vereceğim çok sayıda sosyolojik çalışma var lakin ben bunları rasyonel olarak düşündüğümde kuramların yapısına bağlıyorum. Eskiden emperyalizm sağın tekelindeydi uluslar sömürgecilik ile işledikleri büyük suçları saklamak için bir eşitlik veya özgürlük bahanesi bulmuyordu. Bahaneleri çoğu zaman ya ulusal üstünlüktü yada "bu taş devri insanlarına bizler medeni Avrupa kültürünü getiriyoruz" argümanıydı.

Fark ettiyseniz sömürgeci ulusların kullandığı bu temellendirme tamamen sağcı birer temellendirmedir. Bundan ilk dönem sağcılarının hakikaten damgalandıkları gibi sömürgeci olduğunu çıkarabiliriz. Sol fikirler işte böyle bir ortamda çıktı. Bir tezi anlamak için anti tezini de anlamanız gerekir. Bu yüzden ilk önce sosyalizmin tarihinden başlayalım:


Sosyalizmin Felsefi Kökeni 

Modern siyaset tarihçileri solun doğuşunu aslen Fransız Devrimine bağlar lakin bu felsefi öncüllerini açıklamak için oldukça yetersiz formalite bir açıklamadır. Meteryalizm solu dolayısıyla sosyalizmi doğurmuştur. Meteryalizm ise biraz komik gelecek fakat İngiltere'de doğmuştur. (Aslında kökenlerini Antik Yunan'daki İyonya okuluna bağlamak daha makuldur o kısma birazdan değineceğim.)

Bu sefer önceki makalelerim gibi ipin başından sonuna değilde sonundan başına gitmek istiyorum. Bahsettiğim gibi, meteryalizm Fransız Devrimini, Fransız Devrimi solu ve sosyalizmi doğurmuştur. Fakat  günümüzde sanılanın aksine meteryalizm Almanya'da dahili olarak doğup dünyaya yayılmamıştır, İngiltere'de doğup dünyaya öyle yayılmıştır. 

Komünizmin kurucularından Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm eserinde bu durumu şöyle açıklar:

"Bununla birlikte, bütün çağdaş materyalizmin asıl yurdu 17. yüzyıldan beri İngiltere’dir.

“Materyalizm, Büyük Britanya’nın evlilik dışı çocuğudur.
Bu mucizeyi gerçekleştirmek için Tanrı’nın sonsuz gücüne sığındı; yani tanrıbilime (theology) materyalizm vaaz ettirdi. Üstelik Duns Scotus adçıydı (nominalistti).

İngiliz iskolastiği Duns Scotus eskiden ‘Acaba madde düşünemez mi?’ diye sormuştu.

Materyalizmin ilk biçimi olan adçılığa (nominalism) özellikle İngiliz iskolastiklerinde rastlanır.

İngiliz materyalizminin gerçek atası Bacon’dır. Ona göre doğa felsefesi (natural philosophy) biricik doğru felsefedir; ve duyuların deneyine dayanan fizik, doğa felsefesinin en önemli bölümüdür." (Sayfa 23 SOL Yayınları)

Bu oldukça makul bir yorumdur çünkü meteryalizmin yöntem olarak empirizmden ve rasyonalizmden yararlanmadığını söylemek için sanırsam kör olmak gerekir. Ve bu iki ekolde birbirini tamamlamakla birlikte hepsinin beşiği Britanya'dır.


Empirizm ve rasyonelizm aslında birbirine yakın fakat farklı, aynı zamanda işlev olarak dünya felsefe-siyaset tarihinde aynı görevi gören ekollerdir. Bu iki ekolü özetlemek gerekirse şöyle özetlenebilir:

Rasyonelizm, insan tarafından gelen bilginin sadece mantıksal ve zihinsel temellendirme aracılığıyla geldiğini söyler. Yani doğru bilginin kaynağı burada insan aklı, insan temellendirmesidir. işlev olarak tarih boyunca skolastik düşünceye -kendisi büyüdükçe- güç kaybettirmiştir. (skolastik düşünce, kilise tarafından savunulan temelsiz inanç ve tanrısallık merkezli epistemolojik yani bilgi felsefesi ekoldür. (ek bir parantez eklemeden duramayacağım bilgi bilimi -veya epistemoloji- bilgiyi temellendirmek için oluşturulmuş bilginin kökenini inceleyen felsefe alanıdır)) üstüne rasyonelizm bu özelliği yüzünden kilisenin akademide güç kaybetmesinde en önemli 2 etkenlerden birisidir.

Empirizm,  insanın edindiği bütün bilgilerin kaynağının deney ve bu deneylerden edindiğimiz deneyimler  olduğunu söyler. Yani kısaca yine rasyonelizm gibi skolastik düşünceye karşıdır.  Tarih boyunca yine rasyonelizm gibi yine kilisenin akademideki nüfuzunun azalmasındaki iki en önemli felsefi etkenlerden birisidir. Empirizmi kısaca rasyonelizmin çocuğu gibi düşünebiliriz. 

Fark ettiyseniz bu görüşlerin ikisi de büyük oranda kilise karşıtı görüşlerdir. Bu görüşler kiliseye tarih boyunca büyük kan kaybettirdi. 

İsterseniz birazcık bu işin insan doğası boyutuna girelim: İnsan doğası gereği seküler değildir. Seküler yaşamak ruha zincir vurmaktır. Bunu salt sekülerizm nefreti sanmayınız benim sekülerizmden kastım, salt meteryalizm olan nihilizm, varoluşçuluk gibi akımlara çıkan sekülerizmdir. İnsan doğası gereği tutunacak dava, ilke, amaç arar yani kısaca hayatındaki bütün eylemleri çözümlediğinde ulaşacağı temel bir ilke arar. 

Fakat zamanla kilise güç kaybetti. Bu bir sekülerleşme bir anlamdan kopuş yarattı. Fakat insan bu durumda sefil, acınası ve aciz şekilde yaşayamazdı bu onun doğasına tersti. Özellikle bahsedilen anlamsızlık sanayi devrimiyle doruğa ulaştı ve sosyalizmin doğuşu fiilen işte o zaman başladı. 

Sosyalizm ve türevleri amaçsız devasa kitlelere bir amaç verdi. Bu amaç ise adalet ve çoğu durumda eşitlikti. Hatta solun tek başına bir din yarattığını söylemek yanlış olmaz. Bu din metafiziksel bir kuram değil tıpkı Hıristiyanlık  gibi insana yaşama gayesi veren bir amaç veyahut temel ilke yaratan inançlar sistemidir.

Hıristiyanlık örneğine bakalım. Hıristiyanlık başlı başına ideal bir insanın betimlenmesidir. Bu kişi Hz. İsa'dan başkası değildir yani Hz İsa bir doğru insan ideasıdır. Sosyalizm ve türevlerinde de benzer şekilde bir işçi tiplemesi betimlenir ve bu betimleme de tıpkı Hıristiyanlığın yaptığı gibi tek başına bir ilkeler sistemi oluşturur dolayısıyla bir din olarak adlandırmak yanlış olmaz.

Bu inançlar bahsettiğimiz gibi adalet ve çoğu zaman eşitliktir. Fakat çoğu zaman bu başlıklar altında dallanıp budaklanan diğer alt inançlardır.

Sosyalizmin İktisadi Kökeni 



Sanayi Devrimi  Britanya'da ortaya çıkarak orta 18.yüzyıl ve 19.yüzyılı kasıp kavurmuştur. Bir ürünü üretmek hiçbir zaman bu kadar ucuz olmamış, minimal emek ile değerli ürün ortaya çıkartmak tarih boyunca hiç bu kadar kolay olmamıştı. Kendini sanayi devriminin mimarı olan kapitalizmin ılımlı bir mensubu olarak tanımlayan birisiyim ve şunu eklemek istiyorum: Sanayi Devrimi aniden yaşandığı için çarpık bir sınıflaşma oluşturmuştur, insanlığı zenginleştirdiği bir çok durum olmak ile beraber bu yarar sadece üstün derecede üretici güçlere ve sanayi devrimiyle taçlandırılmış Ulusal bir Ekonomiye  sahip olan devletlerde ciddi bir zenginlik yaratmıştır. Üstüne bu devletlerde herkese aynı zamanda ve aynı şekilde bir zenginlik yaratmamıştır. İlk yıllarda yukarıda bahsettiğimiz çarpık ve ani ekonomik atılım yüzünden toplumda bir şok etkisi olmuştur dolayısıyla bu bazı kesimleri kısa süreli olarak daha da fakirleştirmiştir.

Sanayi devriminin sonuçlarından belki en önemlisi merkantilist iktisadın yıkılıp yerine klasik iktisadın gelmesidir. Avrupa'da zaten son zamanlarını yaşayan feodal sistemin artık son kalıntılarınında yok olmasıdır. Bu durum tarımı eskisi kadar kar getiren bir iş olmaktan çıkarttı. Günümüze kadar sürecek köyden şehirlere akınlar bu sebepler yüzünden tamda o yıllarda başladı. Şehirlere göç bizim günümüzde orta sınıf dediğimiz sınıfı yaratmakla beraber, işsizlikte doğurmuştur. Bu durum emekte bir ucuzluk rekabeti yaratmış ve işçilerin emeğinin değeri azalmaya başlamıştır. Bu işçi sınıfı için bir kabus, sermayedarlar için bir rüyadır. Sosyalizm bu yüzden kendisine bir taban bulmuştur.

Bu yıllarda sosyalistler tek başına var olmamıştır sol bir rüzgar gibi her fikre esmiştir ve Klasik İktisatçılar dediğimiz grubun bazı mensupları bir kaç parmak daha sola kaymış, Klasik Liberallerin bazıları sola kaymıştır ve bu durum günümüzde Sosyal Liberalizminin vs mimarı olmuşturr. Bu dönemin çoğu -özellikle İngiliz- Klasik İktisat düşünürlerinde kendini göstermiştir. J. Stuart Milll On Liberty Eserinde  Principles of Political Economy eserine göre çok daha fazla toplumsal çıkara değinmiştir.

Fransız Devriminden bahsetmezsek olmaz. Fransız Devrimi ile sol ve  sonradan doğacak olan sosyalizm en temel bileşenlerinden biri olan sol-popülizm veya kendi adlarıyla halkçılık ilkesini edinmiştir. Terör dönemiyle bu kişilerin en az sağcılar kadar radikal ve ellerini kana bulayabilecekleri tescillenmiştir. Kısaca bu makalede bahsedilen tabirleri sola birer övgü veya hakaret olarak almayın bunlar bir doktorun hastasına yaptığı gibi objektif bir değerlendirmedir ve sakın unutmayın: Dünya siyah beyaz değildir.

Artık bütün şartlar sosyalizmin ve ardından marksizmin doğuşu için hazırdır. Tek eksik bunları kuramlaştıracak, sistematiğe oturtacak sonrasında da aksiyona geçirecek bir grup 'devrimci'dir. 



Yorumlar

Popüler Yazılar

Erken Cumhuriyet (1923-1950) devrinde camiler

ÖNSÖZ BU YAZIYA BÜYÜK BİR DÜZENLEME GELECEKTİR Erken Cumhuriyet devrindeki camilerle ilgili tartışmalar herkesin malumudur. Bazıları, "Camilerimizi ahır yaptılar, camilerimizin yarısından fazlasını yıktılar, sattılar!" derken, bazıları, "Hayır, Erken Cumhuriyet devrinde camilere büyük bir alaka gösterilmiş, birçok cami tamir edilmiş ve bunların bazılarına muazzam paralar ödenmiştir." der. İşte, ben de bu konuya birçok arşiv belgeleriyle, akademik kaynaklarla ve kitaplarla değineceğim. Hazırsanız başlayalım. Not: Bazı teknik sorunlardan dolayı dipnotları bilindik şekilde değil de parantez içinde belirtmek durumunda kaldım. Erken Cumhuriyet Devrinde Camiler "Camiler, birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, Allah'ın emrine uyma ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek, yani danışmak için yapılmıştır." Gazi Mustafa Kemal (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri-II, s.94) İlk olarak Cumhuriyet...

Milli Mücadele ve 40.000 altın

  ÖNSÖZ     Milli Mücadele, kuşkusuz -bazıları her ne kadar bu mücadeleyi küçümsese de- Türk tarihinin en mühim mücadelelerinden birisidir. Türk'ün yok olmaktan kurtulduğu bu mücadele, tek bir şüphe olmaksızın yıllarca konuşulmaya devam edecektir.       Ama ne yazık ki bu mücadele hakkında oldukça fazla asılsız iddia ortaya atılmaktadır (ki bu iddialardan bir çoğu benim TÜBİTAK projemde yer vereceğim iddialardır). Bu iddialardan biri, oldukça komik olan "Vahidüddin, Milli Mücadele'ye 40.000 altın verdi!" iddiasıdır. Bu iddia, açık artırma misali zamanla artarak 400.000 altına kadar çıkmıştır. İddianın saçmalığını biraz da olsa Milli Mücadele tarihi okumuş biri çoktan anlar. Ama yine de biz bu iddiayı birçok arşiv belgesiyle ve onlarca kitapla ele alacağız ve gerçeği size göstereceğiz. Oldukça doyurucu bir yazı olacak. TEŞEKKÜR     Her şeyden evvel, beni  bu konuda ilk aydınlatan kişi olan kıymetli ve kadim dostum Efe Urluca'ya ve yararla...

Asılmış Adam

 Gel götüreyim seni şahitliğe Zavallı ölümlerden birine  Çok değil, hemen dağın tepesinde Oduncunun kendini astığı kulubeye Ah, nasıl asmasın ki zavallı Kalmış mıydı ki hayatının anlamı Öldükten sonra evladı Ah, onu da aramızdan kızamık aldı Asıl sonrası idi trajedi Kederler içine düştü eşi Gerçi farklı mıydı ki  Oduncunun kendisi O da bağlamamış mıydı Kederin temsilcisi karaları Eşiğine ulaşmamış mıydı Yitirmenin aklını Fakat bundan üç gün önce  Geldi yıkım, haber vermeye Sonun yakın olduğunu aileye  Ya da artık ne kadar aile denebilirse Başladı bir kavga  sürdü gün boyunca Dışarından biri duysa Sanırdı üfleniyor sura Gecenin ilerleyen saatlerinde Eşi dışarı attı kendini Biraz olsun atlatabilmek için sinirini Fakat nereden bilebilirdi ki  Kıyametin orada bulacağıni kendisini Ormancı ilk defa içti  İçtikçe vücudu şenlendi Yaşama sevinci  Kapladı tüm bendenini Fakat sonra başladı kaygı Ve de ileri derece şüphe Artık yitirmişti aklını Ya da bır...

Meydandaki Levhalar (Yaratıcıya Övgüler)

Giriş  Bir bilge varmış zamanında  Dolmuş taşmış biriymiş Tanrı aşkıyla Bir gün ihtiyaç duymuş yazmaya İçindeki aşkı boşaltmaya Doğruca inmiş şehrin meydanına  Gecenin alacakaranlığında Bakmış boş duvarlara Duvardaki bomboş levhalara Hemen almış merdiveni, dayamış duvara Yaslanmış duvara, keski ve balyozuyla Başlamış yazmaya, aşkını anlatmaya LEVHA I Ey yüce Tanrı'm, var mı senden ötesi Sen ki kusursuzlar arasında bile yüceler yücesi Kim taklit edebilir ki, Sendeki kusursuz geometriyi ? Başka kim olabilir ki  Hak eden "Vacibül Vücut" denilmeyi ? LEVHA II Var mı ki sendeniyi bir yaratıcı İşin doğrusu, senden daha iyi kimse yapamaz bu yaratımı Hem bi anda, hem de aşamalı Sen ki sudur edenlerin en yücesisin Taştıkça taşan en muhteşemsin Rabbisin bütün Göksellerin LEVHA III Ben ki bir insanım Etrafı boşlukla örülmüş bir varlığım Etrafı acılarla dolu Anlamdan ırak bir yaratığım Evet, bulamam anlamı Yadsıdıkça senin varlığını Muhtaç olduğum anlamı  Ancak sende bulabil...

Pax Americana ve Amerikan Siyasi, Kültürel Dominasyonu Üzerine Volume 1

  Amerikan kültürü, dünyada sentezlenmiş en yeni kültürdür. Eski kültürleri incelersek göreceğimiz şey çoğunun nispeten hala erken dönem pagan felsefesinden etkilendiğidir çünkü bu milletler var olduğunda dünyada hakim olan felsefe bu felsefeydi. Bu felsefe salt içgüdüsel ve günümüz mantığından oldukça farklıydı. Fakat aynı şeyi Amerika için söyleyemeyiz. Çünkü 'Amerikan Kültürü' dediğimiz şey  Aydınlanma Çağında oluşmuştur ve dolayısıyla muasır aydınlanma çağı felsefesi bu kültür üzerindeki ana etken olmuştur. Dolayısıyla Amerikan kültürü aydınlanma çağı sorunları etrafında şekillenmiştir. Pax Americana, Amerikan Barışı veya Amerika'nın 1945 yılında gücünün yayıldığı dönemdeki -göreceli olan- huzur durumu için kullanılır. Kısaca Amerika'nın bu bölgelere huzur verdiği söylenir.      ( Merriam-Webster.com Dictionary, Merriam-Webster, https://www.merriam-webster.com/dictionary/Pax%20Americana. Accessed 3 Aug. 2025.) Bugün ki var olan Amerikan Kültürü Aydınlanma ça...