Ana içeriğe atla

Milli Mücadele ve 40.000 altın

 ÖNSÖZ

    Milli Mücadele, kuşkusuz -bazıları her ne kadar bu mücadeleyi küçümsese de- Türk tarihinin en mühim mücadelelerinden birisidir. Türk'ün yok olmaktan kurtulduğu bu mücadele, tek bir şüphe olmaksızın yıllarca konuşulmaya devam edecektir. 

    Ama ne yazık ki bu mücadele hakkında oldukça fazla asılsız iddia ortaya atılmaktadır (ki bu iddialardan bir çoğu benim TÜBİTAK projemde yer vereceğim iddialardır). Bu iddialardan biri, oldukça komik olan "Vahidüddin, Milli Mücadele'ye 40.000 altın verdi!" iddiasıdır. Bu iddia, açık artırma misali zamanla artarak 400.000 altına kadar çıkmıştır. İddianın saçmalığını biraz da olsa Milli Mücadele tarihi okumuş biri çoktan anlar. Ama yine de biz bu iddiayı birçok arşiv belgesiyle ve onlarca kitapla ele alacağız ve gerçeği size göstereceğiz. Oldukça doyurucu bir yazı olacak.

TEŞEKKÜR

    Her şeyden evvel, beni bu konuda ilk aydınlatan kişi olan kıymetli ve kadim dostum Efe Urluca'ya ve yararlandığım tüm yazarlara -Lord Kinross ve Kadir Mısıroğlu hariç- sonsuz teşekkürlerimi iletiyor, sizi yazıyla baş başa bırakıyorum.

MİLLİ MÜCADELE VE 40.000 ALTIN

        İlk olarak iddiayı bir elden geçirelim. Kadir Mısıroğlu, "Sultan Vahideddin bununla kalmamış "bu iş için lüzumlu parayı da şahsî atlarını satarak" temin etmiştir. Çok iyi bir binici olan Sultan Vahideddin, gayet kıymetli yarış atları beslerdi. Bu suretle elde edilen kırk bin altını M. Kemal Paşa'ya vererek, O'nu Millî Mücadelenin  başında ma'nen olduğu kadar madden de teçhiz etmiştir." (Kadir Mısıroğlu, 2015, s.63). Demiş ve kaynak olarak Nihal Atsız'ın "Türk Ülküsü" kitabının 86. sayfasını göstermiştir. Bahsi geçen kitabı incelediğimizde Atsız'ın bu iddiasına hiçbir kaynak vermediğini ve uydurduğunu görüyoruz. Her şeyden evvel Vahidüddin yarış atı beslemiyordu. Buna dair tek bir tane arşiv raporu yoktur. Bu adam var olmayan atları var mı etti? Ne yaptı bu adam? Bu iddia ölü olarak doğan bir iddiadır. İddiayı daha da incelediğimizde ne kadar mantıksız bir iddia olduğunu göreceksiniz. Devam edelim.

    Bu iddiayı duyan bir insan, doğal olarak Vahidüddin'in Milli Mücadele'ye sağladığı (!) 40.000 altından dolayı, Milli Mücadele'nin parasızlık sıkıntısı çekmeden yapıldığını düşünür; ama bu düşünce, gerçekle hiçbir şekilde uyuşmaz.

    Çekilen parasızlıktan önce bu iddiayı mantıksal olarak ele alalım. O dönemlerde 1 altın 7,6 gramdı. 40.000 altın toplamda 304 kiloya denk gelir. Bu altınları  her biri 50 kilo olmak suretiyle sandıklara koyarsak, hemen hemen 6 sandık elde ederiz. Bu altın dolu sandıkların o sırada her şeyi teftiş eden İngilizlere ve diğer kişilere görünmeme ihtimali yok. 304 kilo altınla, İstanbul'dan Ankara'ya kimseye fark ettirmeden gitmek için herhalde görünmezlik gücüne sahip olmak gerekir. O dönem kimsenin bu güce sahip olduğunu iddia eden kimse yoktur. Umarım...

    Hesaplamalardan sonra, bu sefer bu iddiayı kaynaklarla ele alalım. Mustafa Kemal'in Samsun'a gitmeden önce ve gittikten sonra İstanbul ile yaptığı yazışmalara baktığımızda, bırakın 40.000 ya da 400.000 altının verilmesini, 15.000 kuruş olan maaşının 11.000'e düşürüldüğünü görüyoruz (ATASE 110-9-1-10-14-0-72; Ümit Doğan, 2024, s.78).


(ATASE 110-9-1-10-14-0-72)


(Devamı)

Bu isteğinin yanında, Mustafa Kemal bundan 5 gün önce, 7 Mayıs'ta Samsun'a gidecek heyetteki kişilerin 3 aylık ödeneklerinin şimdiden verilmesini istemiştir. Ancak bu konuda hiçbir gelişme olmadığını 13 Mayıs tarihli raporunda belirtmiş ve en az 2 binek otomobilin de temin edilmediğini söylemiştir (ATASE 110-9-1-10-14-0-73).


(ATASE 110-9-1-10-14-0-73)


(Devamı)

Arşiv raporları bize, Mustafa Kemal'e bizzat hükûmet veya Vahidüddin tarafından verilen 40.000 altından ya da buna ima eden şeylerden bahsetmiyor. Aksine, Mustafa Kemal'in mevcut maaşının düşürüldüğünü, Mustafa Kemal'in isteklerinin pek de umursanmadığı ve uygulanmadığını görüyoruz. Aslında bu raporlar bile bize, bahsi geçen iddianın saçmalığını göstermeye yeter; ancak biz, konuyu daha da zenginleştirerek devam edelim.

    Şimdi ise tarihçilere ve hatıratlara bakalım. Sina Akşin'in aktardığına göre, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bol paralara sahip olduğuna dair hiçbir iz yoktur. Aksine, Erzurum'dan Sivas'a giderken fazlasıyla para sıkıntısı çektiklerini söyler (Sina Akşin, 2023, ss.123-124). Sina Akşin'in bu dedikleri oldukça doğru ve tutarlıdır. Sivas Kongresi'ne beklenenden az sayıda delege gelmesinin sebeplerinden birisi parasızlıktır (Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan, 2022, s.98). Yurtseverler Türklerden oluşan bir çete, parasızlık çeken direniş hareketine para sağlamak için ele geçirdikleri hayvanları satmıştır (Lord Kinross, 2023, s.251). Mustafa Kemal 22 Kasım 1919'da Erzurum Müdafaa-i Hukuk örgütüne yazdığı mektupta Kongre'de kararlaştırılan paranın gönderilmediğini belirtir ve bu paranın gönderilmesini ister. Aynı mektubunda, Heyet-i Temsiliye'nin giderlerini borçlanma yoluyla karşılandığını da belirtmiştir. Ayrıca askerlik hayatı boyunca biriktirdiği 800 lira sadece kendisi ve arkadaşının Amasya'dan Erzurum'a gidişine yetmiştir (Ümit Doğan, 2024, s.85). 3. Kolordu Komutanı Selahattin (Köseoğlu), çektikleri para sıkıntısından dolayı yeni gelen Ali Rıza Paşa Hükümeti'ne ılımlı davranılmasını ister. Hatta bu fikrinden dolayı Mustafa Kemal ile olan ilişkileri gerginleşmiş ve toplantıyı terk etmiştir (Doğan Avcıoğlu, 1978, ss.1004-1005)

    Parasızlıktan nasibini Ankara da almıştır. Direnişin çektiği parasızlıktan dolayı, başta Ankara halkı olmak üzere birçok cemiyetin yaptığı yardımlarla -halktan 549.355 kuruş (5.493,55 lira), memur ve subaylardan 32.165 kuruş (321,65 lira), Ankara'ya bağlı kaza ve nahiyelerden 330.355 kuruş 20 para (3.305,55 lira 20 para) ile toplam 912.340 kuruş 20 para (9.213,40 lira 20 para) elde edilmiştir- direniş devam ettirilmeye (Bilal N. Şimşir, 2018, ss.190-194) ve meclis binası yaptırılmaya çalışılmıştır. Meclis binası için yaklaşık 1 ayda 506.800 kuruş (5.068 lira) harcanmıştır (Bilal N. Şimşir, 2018, s.187). Mandayı savunanlardan bazılarının mandayı savunmasının nedenlerinden biri de parasızlıktır. Amerikan mandasını savunan Kara Vasıf Bey, kurtuluş için yeterli para ve imkan olmadığından bu görüşü savunmuştur (Ümit Doğan, 2024, ss.85-86). Parasızlık öyle bir haldedir ki askerler firar etmektedir. 7 Ağustos 1919 tarihli Amerikan belgesi şöyle diyor (Sinan Kıyanç, 2023, ss.46-47):

    "...Mustafa Kemal Paşa kurmaylarıyla birlikte Erzurum'da bir kongreye katılmışlar. Kongreye Küçük Asya'dan (Anadolu) iki yüz Müslüman delege, Afganistan, Türkistan, Dağıstan, Mezopotamya, Gürcistan, Rus Ermenistan'ı ve Azerbaycan'dan bazı delegeler katılmışlardır. Bu vilayetlerdeki subayların büyük bir bölümü Kemal'in etkisi altındadır. Bu subaylar ona askere alınacakların listesini vermişler ve gizlice üç sınıf askere çağrılmıştır. Bunlar ayda 10 kuruş almakta ve yiyecek verilmemektedir, dolayısıyla pek çoğu kaçmaktadır. Trabzon'dan ayrılan iki yüz kişiden 35'i gelmiş, iki teğmen dahil, geri kalanı kaçmıştır. Bu vilayetlerden hâlen 20 bin kişilik dört Türk tümeni bulunmaktadır. Çoğu Rusların bıraktığı askeri malzemeyi ve silahları kullanmaktadır. Bu belgelerde Müslümanların heyecanı, müttefik kuvvetlerinin bulunmayışı, iç bölgedeki Hristiyanların katledilmesine yol açabilir, Müttefik kuvvetleri gelmeden pek azı silahlanabilmiştir..."
    
Belge, oldukça kritik bilgiler vermektedir. 40.000 -hatta 400.000- altına (!) sahip bir general -hatta ileride mareşal- ve ekibi, ne hikmetse askerlerine ne yiyecek verebiliyor ne de yeni silahlar temin edebiliyor. Ama bu adamların sözde 40.000 altını varmış... Mış mış. 

    Hatıratlara baktığımızda, durumun vahametini daha iyi anlıyoruz. Mustafa Kemal, Sivas'tan Ankara'ya gitmek istese de yol parası yoktur. Bankalardan borç almak istemediğinden birinden borç alıp Ankara'ya gider. Otomobil lastiğini de Amerikan okulu müdüründen temin etmiştir (Falih Rıfkı Atay, 1980, s.199). Mazhar Müfit'in hatıratları ise durumu anlamamızda bize oldukça katkı sağlamaktadır. Şöyle diyor Mazhar Müfit (Mazhar Müfit Kansu, 1966, C.I, s.173):

    "...Bizden, Mustafa Kemal Paşa ile en ziyade, malûmunuz ya Kâzım temas ederdi. Biz, bir gün gazeteci Necati'nin evinde idik. O sıra Kâzım da geldi. Arkadaşlar Mustafa Kemal Paşa hazırlıkta, fakat yol masrafına nizamname mucibince bizim, yani Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin yardımı lâzımdır, bu vazifemizdir dedi. Hakikaten Heyeti Temsiliye'nin masraflarını karşılamak, teşkilâta ait bir vazifeydi. Mevcudumuz ancak seksen lira kadardır. Halbuki bin lira kadar bir para temin etmek gerekti. Bizde ise bir şeyler yok. Muhacerette çoluk çocuğumuzun ziynet eşyasına kadar ekmek parasına sarf etmiştik. Vaziyetimiz fena idi..."

Mazhar Müfit, ilerleyen sayfalarda bu parasızlıktan bahsetmeye devam etmektedir. Mustafa Kemal ve diğer kişilerle beraber köylüler tarafından verilen kuru soğanı sanki kaliteli bir lokantada pişirilmiş yemekler gibi yediklerini belirtmiştir (Mazhar Müfit Kansu, 1966, C.I, s.196)

    2. Ciltte de çektikleri parasızlığı anlıyoruz. "Ekmeğe bile verecek paramız kalmamıştı." cümlelerinin yanı sıra, şimdi bahsedeceğim Müftü Rıfat Efendi (Börekçi) ile yaşadıkları olay, yaşanan yoksulluğu gözler önüne sermektedir (Mazhar Müfit Kansu, 1988, C.II, ss.506-507):

    "İçeriye giren zat Müftü efendinin geldiğini söyledi. Eyvah, şimdi Müftü efendiye kahve ısmarlamak lâzım, kahve var amma şeker yok, benim iki parça şekerim var, onu da masanın gözünde saklamışım, ya şekerli kahve isterse... Ya sigara da vermek lazım gelirse... Çünkü şeker çok pahalı idi. Herkes şekerini kendi tedarik edecek, emri verilmişti. Ne ile tedarik edecektik, kimde para vardı ki?.
    -Paşa'ya haber veriniz, dedim.
    -Paşa size gönderdi, Paşa ile görüştüler.
    -Peki, buyursunlar
    Müftü efendi odama girdi. Ortadaki yuvarlak ve küçük masanın kenarında bir iskemleye oturdu.
    -Müftü Efendi, zannıma göre kahve içmezsiniz, değil mi?
    -Evet, içmem.
    -Sigara?
    -Onu da kullanmam.
    Halbuki Müftü efendi kahve içerdi, fakat biz buna meydan vermemek için sualde bulunduk. Müftü efendi derhal vaziyeti anladı ve "içmem" dedi. Tebessüm ederek:
    -Sizin biraz sıkıntıda olduğunuzu öğrendik, az olsa da yardımda bulunmayı vazife bildik.
    -Bundan bir şey anlamadım. (Yatağımın karşısında duran küçük kasayı göstererek) Paramız var, dedim. Halbuki kasa mevcudu 48 kuruştan ibaretti. Müftü efendi bu sözümü dinlemedi bile. Geldi, cübbesinin altından bir torba çıkardı. İçindeki Kağıt paraları saymaya hazır bulunuyordu.
    -Müftü efendi, teşekkür ederiz amma, evvela Paşa ile bu hususta bir görüşseniz iyi olur.
    -Görüştüm, kasa Mazhar Müfit Bey'dedir, ona veriniz! dedi.
    -Pek âlâ..."

Rıfat Efendi, 1000 lira verir ve ardından Mazhar Müfit ile birlikte kahve içerler. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu alıntıda yazılanlardır. Direniş öyle bir parasızlık içindedir ki, "...zannıma göre kahve içmezsiniz..." tarzı sözler ile olmayan paralarını muhafaza etmeye çalışıyorlardır.

    Hatıratlar yalnızca bunlarla kalmamış, mebuslar da parasızlıktan nasiplerini almışlardır. Mebuslar, o dönemde yaşanan konuk sıkıntısından dolayı ahırlarda, hanlarda vs. kalmıştır. BMM mebuslarından olan Besim Bey şöyle demektedir (Ümit Doğan, 2024, ss.86-87):

    "Milletvekili aylığı resmen 100 liraydı. Bunun 20 lirası orduya sigara parası diye kesilir. Kalan 80 liranın 25 lirasını ev kirası ev kirasına verirdim. Ev, meclise çok uzak olan Ayrancı'daydı. Meclise gelmek için bir saat yol yürürdüm. Ay sonuna kadar 55 lira ile geçinmeye çalışırdım. Bütün arkadaşlar benim gibi idi. Bir yıl böyle geçti. Her gün zaten basit sofradan karnımız doymadan kalkardık."

Şöyle der Paul Erio (Le Journal (Paris), 15/01/1923; Bilal N. Şimşir, 2018, s.362):

    "Milletvekilleri gibi, memurlar da üst üstedir. Amir, memur, aynı odaları paylaşmaktadır. Ekselanslar bazen küçük memurlardan dahi zor durumdadır."

    Ayrıca şöyle bir konuya değinmek istiyorum: Madem Vahidüddin bu kadar ateşli bir kurtuluş savaşı taraftarıydı, neden İngiliz destekli (Emrah Sefa Gürkan, 2023, s.145) Kuvâ-yi İnzibâtiye'ye 1.250.836 lira tahsis etti (Ayten Başabaş Dirier, 2021, s.9)? Niye ajanları aracılığıyla Ankara'nın belgelerini İngilizlere verdi (Alev Coşkun, 2024, ss.283-292; FO 232, E 2757/5/44)? Her şeyden evvel, bunlara cevap vermek lazımdır. Bakalım, birlikte bekleyip göreceğiz.


Kuvâ-yi İnzibâtiye'ye yapılan tahsisat (BOA MV.254-73)

SONUÇ

    Tüm bu arşiv belgeleri, kıymetli tarihçiler -Kinross ve Mısıroğlu hariç-, hatıratlar, gazeteler hatta en basitinden mantık; bize Kurtuluş Savaşı'nda ne denli parasal sıkıntıların yaşandığını, 40.000 altın gibi devasa bir meblağnın nedense hiçbir yerde geçmediğini, aklanmaya çalışılan kişilerin suçlarının ne denli büyük olduğunu bize göstermiştir. 

    Gerek Atatürk'ün maaşının düşürülmesi, gerek hem hatıratlarda hem de pek kıymetli tarihçilerin yazdıklarında Kurtuluş Savaşı'nda çekilen parasızlığın gözler önüne serilmesi; Sivas Kongresi'ne beklenenden az delege katılmasının ve bazı mandacıların parasızlıktan mandacılığı savunduğunu gösterilmesi; gerek de kurtuluş için 40.000 altın veren (!) kişilerin aslında kurtuluşu durdurmaya çalıştıklarının -ki buna ileride dostumla beraber detaylıca değineceğiz- ortaya çıkmasını ve daha nicesini gördük. 

    Umarım yararlı bir yazı olmuştur. Herkese iyi günler!

KAYNAKÇA

ATASE (Ümit Doğan)

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Foreign Office (FO) İngiliz Dışişleri Başkanlığı Arşivi (Alev Coşkun)

Le Journal (Paris) (Bilal N. Şimşir)

Ayten Başabaş Dirier, Kuvayı İnzibatiye / Halifelik Ordusu, Makale, 2021

Bilal N. Şimşir, Ankara... Ankara... Bir Başkentin Doğuşu, Bilgi Yayınevi, Genişletilmiş 3. Baskı, 2018

Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi III, Tekin Yayınevi, 3. Baskı, 1978

Emrah Sefa Gürkan, Cumhuriyet'in 100 Günü, Mundi Kitap, 1. Baskı, 2023

Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş Yayınları, 1. Baskı, 1980

Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler, Sebil Yayınevi, Genişletilmiş 13. Baskı, 2015

Lord Kinross, Atatürk-Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar Yayınevi, 1. Baskı, 2023

Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber I-II, Türk Tarih Kurumu, 1.-3. Baskı, 1966-1988

Mehmet Alev Coşkun, Vahdettin Dosyası-Hainlik Belgeleri, Cumhuriyet Kitapları, 2. Baskı, 2024

Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan, Başlangıçtan Günümüze Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Siyasal Kitabevi, Gözden Geçirilmiş 9. Baskı, 2022

Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 33. Baskı, 2023

Sinan Kıyanç, Amerikan Kaynaklarında İnanılmaz Türk Mustafa Kemal Atatürk, Yeditepe Yayınevi, 1. Baskı, 2023

Ümit Doğan, Hurafeler-Atatürk'e Yönelik Kara Propaganda II, Kripto Kitaplar, 2. Baskı, 2024
 
    
  

Yorumlar

Popüler Yazılar

Erken Cumhuriyet (1923-1950) devrinde camiler

ÖNSÖZ BU YAZIYA BÜYÜK BİR DÜZENLEME GELECEKTİR Erken Cumhuriyet devrindeki camilerle ilgili tartışmalar herkesin malumudur. Bazıları, "Camilerimizi ahır yaptılar, camilerimizin yarısından fazlasını yıktılar, sattılar!" derken, bazıları, "Hayır, Erken Cumhuriyet devrinde camilere büyük bir alaka gösterilmiş, birçok cami tamir edilmiş ve bunların bazılarına muazzam paralar ödenmiştir." der. İşte, ben de bu konuya birçok arşiv belgeleriyle, akademik kaynaklarla ve kitaplarla değineceğim. Hazırsanız başlayalım. Not: Bazı teknik sorunlardan dolayı dipnotları bilindik şekilde değil de parantez içinde belirtmek durumunda kaldım. Erken Cumhuriyet Devrinde Camiler "Camiler, birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, Allah'ın emrine uyma ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek, yani danışmak için yapılmıştır." Gazi Mustafa Kemal (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri-II, s.94) İlk olarak Cumhuriyet...

Asılmış Adam

 Gel götüreyim seni şahitliğe Zavallı ölümlerden birine  Çok değil, hemen dağın tepesinde Oduncunun kendini astığı kulubeye Ah, nasıl asmasın ki zavallı Kalmış mıydı ki hayatının anlamı Öldükten sonra evladı Ah, onu da aramızdan kızamık aldı Asıl sonrası idi trajedi Kederler içine düştü eşi Gerçi farklı mıydı ki  Oduncunun kendisi O da bağlamamış mıydı Kederin temsilcisi karaları Eşiğine ulaşmamış mıydı Yitirmenin aklını Fakat bundan üç gün önce  Geldi yıkım, haber vermeye Sonun yakın olduğunu aileye  Ya da artık ne kadar aile denebilirse Başladı bir kavga  sürdü gün boyunca Dışarından biri duysa Sanırdı üfleniyor sura Gecenin ilerleyen saatlerinde Eşi dışarı attı kendini Biraz olsun atlatabilmek için sinirini Fakat nereden bilebilirdi ki  Kıyametin orada bulacağıni kendisini Ormancı ilk defa içti  İçtikçe vücudu şenlendi Yaşama sevinci  Kapladı tüm bendenini Fakat sonra başladı kaygı Ve de ileri derece şüphe Artık yitirmişti aklını Ya da bır...

Meydandaki Levhalar (Yaratıcıya Övgüler)

Giriş  Bir bilge varmış zamanında  Dolmuş taşmış biriymiş Tanrı aşkıyla Bir gün ihtiyaç duymuş yazmaya İçindeki aşkı boşaltmaya Doğruca inmiş şehrin meydanına  Gecenin alacakaranlığında Bakmış boş duvarlara Duvardaki bomboş levhalara Hemen almış merdiveni, dayamış duvara Yaslanmış duvara, keski ve balyozuyla Başlamış yazmaya, aşkını anlatmaya LEVHA I Ey yüce Tanrı'm, var mı senden ötesi Sen ki kusursuzlar arasında bile yüceler yücesi Kim taklit edebilir ki, Sendeki kusursuz geometriyi ? Başka kim olabilir ki  Hak eden "Vacibül Vücut" denilmeyi ? LEVHA II Var mı ki sendeniyi bir yaratıcı İşin doğrusu, senden daha iyi kimse yapamaz bu yaratımı Hem bi anda, hem de aşamalı Sen ki sudur edenlerin en yücesisin Taştıkça taşan en muhteşemsin Rabbisin bütün Göksellerin LEVHA III Ben ki bir insanım Etrafı boşlukla örülmüş bir varlığım Etrafı acılarla dolu Anlamdan ırak bir yaratığım Evet, bulamam anlamı Yadsıdıkça senin varlığını Muhtaç olduğum anlamı  Ancak sende bulabil...

Pax Americana ve Amerikan Siyasi, Kültürel Dominasyonu Üzerine Volume 1

  Amerikan kültürü, dünyada sentezlenmiş en yeni kültürdür. Eski kültürleri incelersek göreceğimiz şey çoğunun nispeten hala erken dönem pagan felsefesinden etkilendiğidir çünkü bu milletler var olduğunda dünyada hakim olan felsefe bu felsefeydi. Bu felsefe salt içgüdüsel ve günümüz mantığından oldukça farklıydı. Fakat aynı şeyi Amerika için söyleyemeyiz. Çünkü 'Amerikan Kültürü' dediğimiz şey  Aydınlanma Çağında oluşmuştur ve dolayısıyla muasır aydınlanma çağı felsefesi bu kültür üzerindeki ana etken olmuştur. Dolayısıyla Amerikan kültürü aydınlanma çağı sorunları etrafında şekillenmiştir. Pax Americana, Amerikan Barışı veya Amerika'nın 1945 yılında gücünün yayıldığı dönemdeki -göreceli olan- huzur durumu için kullanılır. Kısaca Amerika'nın bu bölgelere huzur verdiği söylenir.      ( Merriam-Webster.com Dictionary, Merriam-Webster, https://www.merriam-webster.com/dictionary/Pax%20Americana. Accessed 3 Aug. 2025.) Bugün ki var olan Amerikan Kültürü Aydınlanma ça...