Sosyalizmin ve Marksizmin Doğuşu
Sosyalizm çok hızlı büyüyen bir 'bebek' olmuştur çünkü devasa bir talebi arz etmişlerdir.
18.yüzyıl sonları ve 19. Henri de Saint Simon, François Marie Charles Fourier, Robert Owen gibi ilk sosyalist filozofların ortaya çıkışıyla birlikte sosyalizm ve radikal sol bebeği doğmuştur. Marksistler Engels'in tabiriyle bu 'ütopik sosyalistler' arasında zorunluluktan kalmıştır. Ve Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm kitabında bu olayı şu sözler ile açıklar:
"O zamanlar, dinî konularda kendi zihinsel yeteneklerini kullanmaya cesaret eden insanlar bulmak için, eğitilmemişlerin — ‘ayaktakımı’ (the great unwashed) diye anılan emekçilerin, özellikle Owen’ci sosyalistlerin — arasına girmeniz gerekiyordu."(Sayfa 26 SOL Yayınları)
Dolayısıyla marksizm ilk dönem sosyalizminden doğmuştur. Fakat dürüst olmak gerekirse bende Engels gibi ilk dönem sosyalistlerinin yada onun tabiriyle 'ütopik sosyalistlerin' kuram yönünden eksik olduğunu düşünmekteyim. Marksizm o yüzden sosyalist fraksiyonların içinde doğup hepsini yuttu.
Komünizm ilk başta orta 19.yüzyılda Marx ve Engels ortaklığında doğdu. İvmesine ivme kattı 1864'de Birinci Enternasyonal yapıldı ve yol haritası çizildi ve dayanışmaya başlandı. Şüphesiz olarak solculardaki organizasyon yetenekleri oldukça güçlüydü ve tahminimce bu refleksler Fransız Devrimi ile Enternasyonellere dayanırdı.
Her neyse bu ivme kurucu babaların ölümüyle hafif bir duraksamaya gitsede başarılı kişilerin doğru yere gelmesi sayesinde devam etti.
1917'de Marksistler büyük bir fırsat gördü, Rusya açlıktan kırılmaktaydı ve monarşist, sağcı hükümetin başarısızlığı herkesin gözü önündeydi. Kızgın kitleler her zaman radikal görüşlere kaymaya daha yatkındır bu dünya devrimler tarihinin bence anahtar ilkesidir. Rus halkıda savaşın getirdiği yorgunluk yüzünden bu kızgınlığı doruğuna kadar yaşıyordu.
Bu şartlarda Marksistler odaklarını Rusya'ya çevirdiler ve Ekim 1917'de başarılı bir devrim yaptılar.
Sosyalizmin ve Marksizm Büyürken Sağın Akıbeti
Bu kısmı kısa tutacağım. İnsanoğlu her zaman dengede kalmayı sever ama bu asla monotonluk gibi algılanmamalıdır. İnsan dengeyi sevdiği kadar monotonluktan en az dengeyi sevdiği kadar nefret eder. Hayatınızda depresif olduğunuz zamanları hatırlayın bu zamanlarda fark edeceğiniz şey her şeyin monoton hissettirdiğidir.
Fakat monotonluğun bir illüzyondan ibaret olduğunu unutmamak gerekir. Sonuçta hiçbir uzun süren bahar sonsuz değildir her uzun gece ebedi değildir çünkü değişmeyen tek şey değişimdir.
Sağ için uğursuz olacak şekilde insanlıkta artık ömrü dolmuştu ve göz boyanacak kimlik değişimi olmadan sadece yüz değişimi olan göstermelik reformlar artık işe yaramamaya başladı. Bu durumda sağcıların iki seçeneği vardı: Ya sağın salt anti tezi kabul edilecekti -ki bu mümkün değildi- yada sağın anti tezinin sentezi kabul edilip kısmi bir kimlik değişimine gidilecekti.
Sağ, sol kadar organize olamadığı için tek bir kararda kalamadı ve hızlıca fraksiyonlara bölündü hatta bazı fraksiyonları solu doğurdu.
Marksizm Güçleniyor
Tarih hiçbir zaman keskin yasalara bağımlı olmamıştır çünkü refleksif bilinç bilim yasaları olmadığı sürece her türlü yasayı delme potansiyeline sahiptir ve tarihin bütün konusu refleksif bilinç sahibi olan insandır. Devlette bu refleksif bilincin kollektif tezahürüdür aslında Gustave Le Bon kuramında hatalıdır. Kollektif kitleler her zaman ahmak olamaz çünkü devlet her zaman ahmak değildir ve devlet kollektif bir kitledir.
Marksizmin bu çağdan sonra büyümesi SSCB devleti (özne) tarafından tarihe yapılan müdahale ile olmuştur yani solun büyümesi artık sosyolojik bir sonuç değil bir aklın siyasete ve kitlelere müdahalesidir.
SSCB büyük taht oyunlarının ardından Stalin denen tirana kalmıştır. Stalin ile beraber stalinizm ortaya çıkmıştır. Stalinizm, siyasi spektrumda merkeze diğer marksist ekollerden daha yakın olmakla beraber çok daha radikal ve saldırgandır.
Tarihte bir diğer unutmamanız gereken yasa her etkinin büyüklüğüne oranlı olacak şekilde bir tepki ile karşılaşıyor olmasıdır. Stalin'in saldırgan ve radikal tavırları büyük bir etki olacak ki Avrupa'da o dönemki aşırı sağın ivmesindeki en temel etkenlerden birisi hatta bana sorarsanız en temel etken oldu.
İlk Sağ İvmesi 1920-1930
Almanya Büyük Savaş'ta büyük bir yenilgi aldı daha önce makalede bahsettiğim sinirli kitlelerin radikalize olmaya daha meyilli olması yasası burada da çalıştı. Fakat ortaya çıkan şeye komünizmin bir çeşit anti tezi demek saçma olurdu çünkü aydınlanma çağıyla başlayan sekülerleşme ivmesi hala yeteri kadar güçlüydü dolayısıyla ortaya çıkıp doğan ideolojiler hala seküler sayılacaktı (yazar olarak bana göre seküler olma kısımları tartışmalıdır bu görüşler komünizm ne kadar seküler ise o kadar sekülerdir)
İlk önce İtalya'da Mussolini önderliğinde faşizm ortaya çıktı. Faşizme devasa propaganda ağları ile örülmüş yeni bir din demek yanlış olmaz. Zaten faşistler bu durumu kendileri de kabul ediyor. Faşizm sanılanın aksine hiçbir zaman aşırı radikal etnik milliyetçilik olmamıştır. Faşizm tek başına aşırı kapsamlı bir ideolojidir ve liberalizmin aksine çok geniş ekollere çarpıtılamaz.
Faşizmin ardından Almanya'da nasyonal sosyalistler ve Adolf Hitler başa geçti. Nasyonel sosyalizmi faşizm ile karıştırmayınız. Nasyonal sosyalizm evet faşizm gibi aşırı kapsamlı ve liberalizm gibi geniş ekollere çarpıtılması en azından teorik olarak mümkün değildir. Fakat nasyonal sosyalizmi faşizmden ayıran unsur nasyonal sosyalistlerin insanın doğa durumuna ve köküne faşistlere nazaran çok daha sadık olmasıdır bundan ötürü kökenleri ezoterik bir cemiyet olan Thule Cemiyetine dayanır.
Avrupa artık bunca radikal ideoloji ile beraber diplomatik olarak belki Napoleon savaşlarından beri tarihinin en gergin yıllarını yaşar. Ve bu durum en sonunda kaçınılmaz olan İkinci Dünya Savaşını başlatır. Savaşın sonunda sağ büyük bir yenilgi alır SSCB Almanya'daki ağır sanayiyi eline geçirir ve Doğu Avrupa üzerinde devasa bir kontrol sahibi olur.
Soğuk Savaş Yıllarında Sol ve Sağ
SSCB tarihinde hiç olmadığı kadar zenginleşmiş ve güçlenmiştir bu durum tekrar etkiye tepki yasası gereği bir çatışma yaratır ve bu çatışmaya biz bugün Soğuk Savaş deriz.
Bu çatışmada ılımlı sağcı Batı bloğu ile radikal solcu Doğu bloğu siyasi dominasyon mücadelesi vermiştir. Eğer bu savaşın sonunda Batı'nın kapitalist veya Doğu'nun komünist kuramlarından birisinin kazandığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü tarihteki neredeyse her çatışma gibi bu çatışmada da sentez kazanmıştır.
SSCB'nin dağılması ve Doğu bloğunun mağlup olması ile beraber SSCB'nin ruhu Avrupa'da dolanmaya devam etmiştir ve Batı'da sentez görüşler kendini göstermiştir. Bunlar sosyal demokrasi, sol liberalizm ve neo liberalizm gibi marksizme benzeyecek yönleri bulunan ama büyük farklar olan küreselci, kısmen eşitlikçi, devletçi ideolojilerdir.
Modern Dünyadaki Dinamikler ve Sonuç
Fakat bu makalede değindiğim gibi solcuların hala organizasyon yetenekleri harikadır ve bu kadar fraksiyonize olmuş halde bile organize olarak hareket edip zamanla kendi elitlerini, sivil toplum kuruluşlarını, düşünce kuruluşlarını, medya kuruluşlarını kurdular. Ve ilginç şekilde bunlar arasındaki kordinasyon harikaydı öyle ki bu yeni ılımlı sol zamanla Batı'da kontrolü büyük oranda ele geçirdi işte o zaman radikalize oldu.
Çünkü sağın adına dünyada pek bir ses kalmadı bir kaç ılımlı dışında sağcılar her zaman istenmeyen kişiler durumundaydı. Özellikle genç kuşak gibi dinamik kitlelerde kendine destekçi bulan sol kuruluşlar zamanla bir çeşit güç zehirlenmesi yaşadılar ve dejenerasyonlarını dışa vurmaya başladılar.
Buna günümüzde sağcılar wokeizm der ve sağın güçlenmesinin ana sebebi bu wokeizmdir. Çünkü tekrar bir etkiye tepki olur ve dillerini çocuklarımıza kadar uzatan wokeizm insanlarda büyük bir etki yapar. Artık tehdit altında olan tek şey insanların dünya görüşü, siyasi dinamikler değil toplumun en temel bileşenleri aile ve inançlardır.
Artık aydınlanma çağı etkisini yitirir bunu nereden mi anlıyoruz? Çünkü Batı'nın aydınlanma çağının başlatıcısı ve sürdürücüsü olan entelektüel atılımı artık yavaşlamış ve doğunun yani Çin'in gerisine düşmüştür.
Aydınlanma çağının etkisini yitirmesi ile sekülerleşme durdu ve sonunda dünya tarihinde belkide ilk kez ortaya çıkan sağ atılımı köktenci oldu yani insanın doğasına sadık kaldı. Günümüz jenerasyonu 2020 itibariyle solun bu radikalize 'woke' tavırları yüzünden sağa devasa bir hızla kayıyor ve bu sağlıksız denebilecek bir duruma geldi.
Eğer sol siyasetçiler söylemlerini düzeltmez ise sağ mutlak çoğunluğu tarihte tekrar ele geçirecek ve sevgili okuyucu sana bunu garanti ederim bu ele geçirme kalem ve kağıt ile olmayacak kan, demir ve göz yaşı ile olacak.
İnsanlık olarak belki tarihimizdeki en önemli yüzyıllardayız bu dönemlerde vereceğimiz bu büyük kararlar dökülecek kardeş kanının miktarını belirleyecektir.
Sağ yükseldi çünkü sol Stalin'den beri hiç bu kadar kin dolu olmamıştı milletler kendi tarihinden, kendi kültüründen ve kendi doğasından nefret eden kişilerden nefret edecektir bunda şaşılacak hiçbir şey yok.
Okuduğunuz için teşekkürler
Yorumlar