Oturmuş bekliyordum. Saatler geçmişti, gözlerim kıpkırmızı olmuştu. Tek yaptığım şey Pavel'in cesedine bakmaktı. Ayağa kalkmak istiyordum, kalkmak, kalkmak, kalkmak, kalkmak. Bir kaç saat daha geçti, orada çökmüş kalmıştım. Hava kararmıştı, etrafta bir kaç tilki vardı. Birisi yanıma geldi, Pavel'in cesedine doğru atlamaya çalıştı. Silah sesleri yankılandı ve zavallı tilki bir deste kurşunla göçüğe saplandı.
Bölüm 4: Karanlıktan Sonra
Koşarak ormana gittim. Hiç bir şey umrumda değildi, saatlerce koştum. En sonunda o kayaların, o ormanın, o yaratığın olduğu yere geldim. Tüfeğime süngüyü takdım ve yaratığa saplamaya başladım. O yaratık artık benim için katalizor -olayda payı olan ama tüm suçun üstünde olmadığı şey- idi. Yüzlerce kez o süngüyü ona sapladım, her saplamada ortaya çıkan kan beni dahada işi sürüklüyordu. Kıpkırmızı kanın üstüne pastanın kirazı gibi ay ışığı yansıyordu. Tüfek, süngü, yüzüm, üniformam ve uşankam kıpkırmızı kan oldu. Kanda yüzümü görebilecek kadar kan kapladı. Süngüyü tam saplayacaktım, bir anda metal bir şeyin yansıması gözümü aldı. O garip şeye baktığımda ise o üstünde bir koordinat ve numara yazılıydı.
Mansilerin verdiği haritayı aldım ve birn taşın üzerine serdim. Koordinata iyice baktım, inceledim. O yazılı şeylerin ortak olduğu noktayı buldum, yere eğildim ve bir çubuk aldım. Hemen hemen bir kalem boyutunda kırdım, yaratığın cesedinde olan kanlara batırdım ve o çubukla tamda o noktayı işaretledim. Sonra ise çubuğu yaratığın cesedine fırlattım. Çantamdan Mansilerin verdiği bir ekmeği aldım ve bir kısmını kopararak ağzıma attım. Sonra ise sudan içtim
Ormanın içine daldım, tüfeğimin 2 dolu sarjörü ve birde yarı kullanılmış vardı. Yaklaşık 70-80 mermiyle yola çıktım. Ormanın içinde meçhul bir yerdi, intikam ateşi içimde yanıyor ve ilerlemem için adeta bir trende kömür görevi görüyordu. Saatlerce yürüdüm, dışarı soğuktu ama intikam ateşi beni sıcak tutuyordu. En son o konuma geldim, tüfeğine sarıldım ve nişan durumunda iken ilerledim. Garip bir tahıl ambarı vardı, kapıya tekme attım ve içeri girdim. Bir anormal şekilde duran bir dolap vardı, dolaba tekmeyi bastım ve yere yığıldı. İçeride bir kapak vardı, üstünde orak ve çekiç vardı. Kapağı açtım ve içeriye daldım. Bir merdivene tutundum ve yavaşça nazikçe içeriye girdim. Bir gri renkli koridor vardı, koşmaya başladım. İntikam ateşi beni harlamış ve üzerine heyecan duygusu bastırmıştı. Koridor sonucunda ise 2 farklı kapı, ikiside kilitliydi. Nasıl açacağımı düşünürken, birisinin sürgüsü yavaşça açıldı ve bir AK47 ucu yavaşça çıktı. Düşünmeden süngüyü hızlıca sürgüden içeri soktum, bir anda kan sıçradı. Sonra ise dipçik ile cesetle silahı ittirdim. Elimi içeriye soktum ve kapıyı açtım.
Sonra ise kapıyı tekmeledim ve içeriye daldım. Düşünmeden ateş açmaya başladım, gözümün önünde bir KGB Eri yere yığıldı. Hızlıca ilerlemeye devam ettim. Bir kapı daha vardı, kapı bir anda açıldı ve bir KGB Subayı ortaya çıktı. Tabancasını bana, kafama doğrulttu. Erken davranarak onu vurdum, kabine giren mermi onu yere yığmaya yetti. İlerlemeye başladım, bir anda koridorun ucundan siyah yerden bir ateş açıldı. Kendimi en yakın siper alabileceğim yere yuvarladım. Ardından ise etrafa göz gezdirdim. Kafamı kaldırmam bile mümkün değildi. Duvarda ise bir havalandırma kapağı vardı. Süngüyle vidalarını çevirdim ve çıkardım, sonra ise üstüme gelen kurşunlarla içeri girdim. Hemen sürünmeye başladım, havalandırmanın diğer ucuna geldim. Tekme ile kapağı kırdım ve dışarı çıktım. İki adet KGB Eri vardı. Birisinin kafasını dipçikle yardım, beyinciğinden kan fırladı. Diğerini ise bana dönmeden kafasından vurdum. Her yerim kandı, beni gören bir kişinin korkmaması imkansızdı.
İlerlemeye devam ettim, en son bir odaya girdim. Sağ tarafta 4 oda vardı KGB, Bilim İnsanları, Dezenfeksiyon, Aşılar. Teker teker tekmeyle tüm odaları açtım ve içeride bulunan herkesi öldürdüm. En son aşılar odasına girdim, 2 kişiyi tereddüt etmeden vurdum. Lakin içeride bulunan bir bilim insanını vurmak istemedim, genç ve güzeldi. Sarışın omuz hizasında uzanan saçları, bembeyaz teni, gözlerinde bulunan o masum ifade. Göz göze gelmişken bana bir anda tabanca doğrulttu, erken davrandım ve o kadını istemeden alnından vurdum. Bu ağır anı bir anda koridordan gelen iki subayın tabanca ile ateşi bozdu. Zaman bir anda hızlı akmaya başladı. Bacağımdan bir kurşun isabey etti ama adrenalin hem acıyı hem hissi bastırıyordu. Odaya geçtim ve beklemeye başladım, peşimden birisi koşarak geldi odaya daldı. Odaya dalmak onun en büyük pişmanlığı olacaktı ama bu pişmanlığı yaşayacak kadar uzun yaşamadı. Şakağına sıktığım bir kurşun ile yere yığıldı. Hızlıca cesetlerin arasından çıktım ve diğer subayın kalbine süngü sapladım.
Koridor sonu bir laboratuvara çıkmaktaydı. Bir yerin üstünde bazı düğmeler ve bilim şeysileri vardı. O yerin baktığı çukurumsu yerde ise 4 tane daha o yaratıktan vardı. İsimleri is Almas olarak geçiyordu. Ben bunları görene kadar orada bulunan bir subay bana tabancanın dipçiği ile vurdu. Yere kapaklandım ama tüfeğime sarılarak hızlıca onu alnından vurdum. Burada ise bir kaç bilim insanı vardı, düşünmeden tüfekle hepsini öldürdüm. Etrafa baktım, başka bir oda vardı. Bu odada ise Denekler yazıyordu. İçeriye girdim, bir düzine sandalyelere bağlanmış Amerikan Esiri vardı. Tüfeğim ile hepsinin kafasına bir el ateş ettim. Laboratuvara döndüğümde ise diğer uçta İmha Butonu vardı. Düşünmeden imha etmeye gittim. Anahtarla açılan bir cam fanus vardı. Kırmaya çalıştım ama dipçik kırmak için yeterli değildi. Bende ise daha demin öldürdüğüm Sovyet Subayı'nın yanına gittim. Apoletine bakılırsa bir albaydı. Anahtara muhtemel olarak sahipti. Cesedini ters çevirdim ve göğüs cebine baktım, bir anahtar vardı. Aldım. Koridora son bir kez baktım, ufak bir titreme dalgası geldi. Yarım deste yere yığılmış veya duvara yaslanmış ceset vardı, bazıları KGB Personeli bazıları Bilim İnsanı'ydı.
Düşünmeden ilerledim, anahtarla cam fanusu açtım. Düğmeye bir yumruk attım. Bir anda büyük bir patlama gerçekleşti.
Urallar'da bulunan A.... Dağı'nda Büyük Patlama!
Dağda büyük bir patlama yaşandı, tahmini ölü sayısı 25. Patlama izole bir tahıl ambarında gerçekleşti.
Yazar: Ozan
Yorumlar